ALLAH’I SEVGİSİ, SEVGİNİN EN YÜCESİDİR

2018-04-30

Karşılık gözetmeden yapılan her iyiliğin, her hayrın ve güzelliğin başı Allah sevgisidir. Dünya ve ahirette sonsuz mutluluk ve nimetler Allah’ın kullarına olan sevgisindendir. Bizimde Allah’ı, (Bütün varlık alemini Yaratanı) sevmemiz, O’nu bilmeye ve tanımaya bağlıdır. Çünkü insan, ancak bildiğini ve tanıdığını sever.
Alemlerin Rabbi odur, bütün alemi yaratan, yaşatan, gücü her şeye yeten O’dur. O’ndan başka yaratıcı yoktur. O her şeyi gören ve bilendir. Yerde ve göklerde O’ndan gizli hiçbir şey yoktur. Her şey ona malumdur her an gören ve işitendir. Hatta gönüllerde saklı olan şeyleri dahi bilir. Rahman’dır, Rahim’dir, insanlara ve bütün canlılara sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir. İnsanları yarattıktan sonra, öldürüp tekrar diriltecek olan o’dur. Yasaklarından (yanlışlardan) sakınan doğru iş yapanları, cennetine ve cennetin sonsuz nimetleri ile mükâfatlandıracak olan O’dur.
Kâinatta olan her şeyi, güneşi, ayı, denizleri, nehirleri, bütün hayvanatı, ağaç ve bitkileri, taşı, toprağı, gördüğümüz her şeyi insanoğlunun hizmetine veren ve emrine amade kılan O’dur. Karşılığında emrimize verdiği her şeyi ihtiycımız kadar kullanmak ve hiçbir varlığa zarar vermemektir.
En üstün yaratık olan insandaki akıl ve yetenekleri veren O’dur. Bunun için insanoğlu yalnız O’na ibadet etmeli ve her şeyden daha çok, O’nu sevmeli nankörlük etmemelidir. Peygamberin hayatını inceleyenler Allah’ı sevmede de O’na güvenip dayanmada örnek alınacak insan, odur.
Allah sevgisini kalplerimize öyle yerleştirmeliyiz ki bütün sevgilerden ve bütün nimetlerden onun sevgisini üstün tutmalı, her ne iş yaparsak, yaptığımız işi sorgulamalı Alemlerin Rabbinin bu işten memnun olup olmayacağını düşünmeliyiz.
Peygamberimiz “Dâvud (as.)’un duasını şöyle bildirir: “Allah’ım, senden senin sevgini ve seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine beni ulaştıracak amelleri dilerim. Allah’ım, senin sevgini, nefsimden çoluk çocuğumdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl.”

Ahmet Serdaroğlu, İhya’u Ulûmi’d-Dîn Tercümesi, İstanbul, 1975; c. IV, s. 537
Tirmizî, Dâvud, 73.
Peygamberimizin gece namazında ayakları şişinceye kadar ayakta durduğunu görenler —Ey Allah’ın Resûlü, yüce Allah seni doğruluğa ulaştırmış, bağışlamışken bu kadar zahmete neden katlanıyorsunuz? Dediklerinde, O:
—Niçin Allah’a şükreden onunla beraber olan bir kul olmayayım? Diye cevap veriyordu, Rabbi’ne şöyle yalvarırdı:
“Allah’ım, hamd sana mahsustur. Göklerin ve yerin yaratanı sensin, Varlık alemi seninle, senin emrinle ayakta durmaktadır. Göklerdeki ve yerdekilerin Rabbi sensin, sen haksın, va’din haktır, sözün hak, sana kavuşmak hak-tır. Allah’ım, ben sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim, sana sığınıyorum. Sana güvenerek mücadele ediyorum. Düşmanımla aramızda ancak senin hakemliğine baş vurdum. Benim gerek evvelce işlediğim ve gerekse bundan sonra işlemem muhtemel bulunan günahlarımla, gizli ve aşikar yaptıklarımı bağışla. Benim İlâhım sensin, senden başka hiçbir ilâh yoktur.’
Görülüyor ki, Peygamberimiz gece uyku ve istirahatını feda ederek kalkıyor, o sessizlik içinde namaz kılıyor ve sonunda Allah’a el açarak yalvarıyor. Bu davranışı, onun Allah’ı nasıl sevdiğini göstermektedir. Severek, isteyerek ve saygı duyarak yapılan ibadet en makbul ibadettir.
Ömer b. el-Hattab (ra.) anlatıyor: Peygamberimizin huzuruna Havazin kabilesinden bir takım esirler gelmişti. Bunların içinde emzikli bir kadın çocuğunu kaybetmişti. Bu kadın esirler arasında kendi çocuğunu bulunca hemen onu alıp bağrına bastı ve derin bir sevgi ile çocuğunu emzirmeye başladı. Bu yüksek şefkat ve sevgiyi görünce Peygamberimiz bize:
—Şu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz? Buyurdu, Biz:
—Hayır, atmamağa gücü yettiği sürece atmaz, dedik. Bunun üzerine Peygamberimiz:
—İşte Allah Teâlâ kullarına bu kadının çocuğuna olan sevgi ve şefkatinden daha merhametli ve şefkatlidir, buyurdu. Müminler Allah’ı her şeyden daha çok sevmesinden O’na yönelmesinden, dilekte bulunup onu sıkça anmasından daha doğal ne olabilir? Allah Teâlâ o kimsenin işiten kulağı, gören gözü ve konuşan dili olur. Gönüllerinde Allah sevgisi yer etmiş olan kimseler her zaman ve her yerde Allah’ı anarlar. Kur’an-ı Kerim’de: “Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her zaman) Allah’ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler ve: “Rabbimiz, sen hiçbir şeyi boş yere yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru.” derler
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur. “Size işlerinizin en hayırlısını, Allah katında en makbulünü, dereceleriniz bakımından en yükseğini, altın ve gümüş dağıtmaktan daha üstününü, savaş alanlarında Allah için şehit olmaktan daha hayırlı olanını haber vereyim mi?’’ diye sordu. Ashap: “Evet, ey Allah’ın Resûlü, haber ver’’, dediler. Peygamberimiz: iç ve dış alemini günahlardan temizleyip ahlaki değerleri yükselterek, Allah’ı anmak ve ona yakın olmaktır’’ buyurdu.
Allah’ı sevenler, onun sevmediği işlerden sakınır O’nu her zaman şükür ve saygı ile anarlar. Allah’ı anmak, onu sevmek, onun tavsiye ettiği şekilde ahlaki rütbeye ermek demektir. Yaratanı seven, elinden ve dilinden hiçbir varlığa zararı dokunmayan, yaratılanı, Yaratandan dolayı seven, güzel ahlakı kendinde toplayan, Hak’kın huzuruna ak yüzle çıkmaya gayret eden kimsedir.
Geçmişinde bilerek yada bilmeden bir kusur işleyen, hatasını telafi etmeli, telafisi mümkün değilse göz yaşı dökerek, Rabbinden özür dilemelidir. Çevresine her zaman tatlı dilli güler yüzlü olup, kendisi ve başkası ile kavgalı olmayan, kişilerdir. Aşık Yunus Emre’nin dediği gibi
“Ben gelmedim kavga için, Benim işim sevgi için, Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldim” diyerek Allah’ı sevenlerin kavga, anarşi çıkaranlar değil, gönül eri olduğunu vurgular.
Allah’ın mekanı yoktur nerede anılırsa o oradadır. Allah ve Peygamber sevgisi imandandır, belki imanın ta kendisidir. Bu sevgiden yoksun olan kimsenin, gerçek anlamda inanmış olduğu söylenemez.
Peygamberleri sevmek, Allah’ı sevmek demektir. Alimleri, muttakileri ve hayır sahiplerini sevmek de böyledir. Sevilenin elçisi de, seveni sevilir. Burada sevginin kaynağı Allah’tır. Sevgi, bilginin meyvesidir. Bilgi olmazsa sevgi de olmaz.
İnsanın anne-babası onun var olmasının sebebidir, Halbuki bütün insanları yaratan Anne ve babayı onun var olması için sebep kılan Allah’tır. Anne ve babaya ve varlık aleminin kalbine sevgiyi veren, odur.
Peygamberimiz buyuruyor: “Allah Teâlâ yüz sevgi rahmetinden sadece birini, yeryüzüne indirdi. İşte bu bir rahmet sebebiyle bütün yaratıklar birbirini severler. Allah için olmayan sevginin, O’nun katında hiç bir değeri yoktur. Birbirlerini şahsî çıkar uğruna sevenlerin, kıyamet günü birbirlerine düşman olacakları Kur’an-ı Kerim’de bildirilmektedir.
Allah için birbirini sevip sayanlar, birbirlerine haksızlık yapmaz, zararına olacak davranışlardan sakınırlar. Kendileri için arzu ettikleri iyilikleri, bütün varlık alemi için de ister, arzu ederler. İnsanlar birbirine daima iyi ve yararlı öğütlerde bulunur, felâket zamanlarında üzüntülerini paylaşır ve her türlü yardıma koşarlar.
Sevgili peygamberimiz “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, Birbirinizi sevmedikçe, iman etmiş olmazsınız” diyor. Demek ki; Allah yarattı diye bütün varlık alemini canımız gibi sevmeliyiz ki; gerçekten iman etmiş olalım. Aşık yunus, “Yaratılanı sevdim yaratandan ötürü” derken, burada, yaratılana Allah için katlanma düşüncesi yoktur. İncitmeyerek, kusurları hoş görüp, affederek, incinmeme olgunluğuna sahip olma düşüncesi vardır.
İnsanı hoş görmek, edepsizliği, zalimliği onaylamak değil, kusuru yüzüne vurmadan bilakis insanların bu yanlışa düşmemeleri için, bilinçli çaba sarf ederek, cehennem azabından korumak için çalışmaktır.
Allah’ı sevmek, insanların zararına işler yapmamak, haklarında iyi düşünmek, herkese iyilikte bulunmak, hiçbir varlığın zararına işler yapmamak, doğayı, çevreyi, suyu, toprağı korumak, temiz tutmak demektir. Bizlerde hayatımızda bir devrim geçekleştirelim, Birbirimize ve gördüğümüz bütün varlık alemine, edeple, sevgi, saygı nazarı ile bakıp, Allah için, sevelim.
Derleyen: İbrahim Sağlam Düzenleyen: Raziye Ünal. Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe; ızdırap ve felâketten kurtulamaz.
Buhârî, “Edeb”, 19; Müslim, “Tevbe”, 4.
Müslim, “İman”, 22.
Ey Yüce Sevgili (telkin)
Bütün varlık alemini, çeşit, çeşit ayrı, ayrı renk, ırk, kabiliyet, bakımından birbirinden farklı büyüklü küçüklü güzellikte insanları, hayvanları, çeşit çeşit ağaçları ve bitkileri, taşı, toprağı görünen ve görünmeyen, bütün canlı ve cansız varlıkları en mükemmel ve en güzel şekilde ayrı, ayrı yaratan! ilmi ile bütün varlığı kuşatan Rabbim! sen ne yüce! ne büyük! ne kadar mükemmelsin, ne kadar güzel, bağışlayıcı sevgisi ile bütün varlık alemini sarıp kuşatıyorsun! Sana hayran olmamak mümkün mü!
Bütün varlık alemini severek yarattığın için, bende senin yarattığın canlı cansız bütün varlık alemini seviyor, kimseyi incitmemeye çalışıyor ve incinmemek için, hoş görerek, şahsıma yapılan hataları affediyor, bütün varlığı senin rızan için seviyorum.
Sen zalimlik, canilik, anarşi, kavga, savaş ve bozgunculuk yapan, bencil ahlakı bozuk olanları sevmiyorsun, bende,senin sevmediğin işleri yapmıyorum. Allah’ım bilmeden yada cahillikle yaptığımız hatalarımızı, cümle kardeşlerimle birlikte içinde beni de bağışla, akıl, ilim verdiğin, seni, ve yarattığın her şeyi nefsinden fazla seven, senin aşkınla dolu, kullarınla beraber et. Amin
Güzel Hasletler Eğitim Derneği başkanı.
Raziye Ünal